21 Ocak 2013 Pazartesi

Crazy, Stupid, Love(Çılgın, Aptal, Aşk)


2011 yapımı Crazy, Stupid, Love Steve Carell, Julianne Moore, Ryan Gosling ve Emma Stone'u buluşturmuş. Şimdiye kadar yazdığım filmlere bakınca da anlaşıldığı gibi çok büyük bir Ryan Gosling sevgim var. Emma Stone'u da seviyorum. O yüzden filmdeki diğer oyuncuları pek umursamıyorum. Crazy, Stupid, Love eğlenceli vakit geçirmek için birebir bir film. Konu açısından Will Smith'li Hitch'den pek farklı değil, ama bence daha eğlenceli.


Ryan Gosling'e bu tuttuğunu koparan kadın avcısı rolü çok yakışmış. Filmin ilk yarısında Gosling'in canlandırdığı Jacob karakteri, karısı tarafından aldatılmış ve terkedilmiş Cal'a(Steve Carrel) kadınlarla iletişim kurmayı, yeniden hayata dönmeyi öğretiyor.


İkinci yarıda ise hiç aşık olmamış çapkınımızın aşık oluşunu izliyoruz. Hannah'ın(Emma Stone) sevgilisinden ayrılıp koşarak Jacob'ın kucağına atladığı sahne filmde en sevdiğim sahne. 


Jacop ve Hannah'ın Jacob'ın evinde geçirdikleri zaman da diyalogları da çok güzel. İkisinin birbirlerine ne kadar yakıştıklarını herkes farketmiş olacak ki bu sene ikilinin bir filmi daha yakında vizyona girecek(Gangster Squad).


Filmin sonundaki herkesin kavga ettiği ve sonrasında polislerin geldiği sahneye ise bir ayrı bayılıyorum. Yukarıdaki fotoğraftaki Ryan Gosling sahnesi için bile izlenir bu film.

Son olarak filmin imdbsi 7.5tir ki bir romantik komedi için gayet yüksek bir rakamdır diyorum ve sözlerime son veriyorum.





16 Ocak 2013 Çarşamba

A Moment to Remember(Nae meorisokui jiwoogae-Hatırlanacak Bir Anı)


2004 yapımı Güney Kore filmi A Moment to Remember bu sene birçok insan tarafından Özcan Deniz'in Evim Sensin'iyle tanındı. Tabi ki kendisinin Evim Sensin'den çok daha iyi olduğuyla ilgili konuşmaya gerek yok. Güney Kore'nin aşka bakışını ve yaşayışını bize çok benzetmişimdir hep. O yüzden Güney Kore sinemasının aşk filmleri bana çok etkileyici geliyor. A Moment to Remember'da da durum farklı olmadı benim için. 

Tesadüflerle, klişelerle bezenmiş romantizmden de genelde hoşlanan biri olduğum için, esas kızımın ve oğlanımızın tanışmalarını, aşık olma aşamalarını, aşklarını yaşayış biçimlerini çok sevdim. Filmin ilk yarısı gayet eğlenceli ve güzel bir aşk filmi sunuyor bize. Tabi asıl konu 2. yarıda başlıyor. Çiftimiz tanışır, aşık olur, zorlukları aşar ve evlenirler. Daha sonra esas kızımızın alzheimer olduğu ortaya çıkar.

Bundan sonrası bol bol dram ve duygu içerir. Bana ağlanacak film soranlara ilk tavsiyem A Moment to Remember'dır zaten. Bu filmde ağlamayan insan boşuna ağlanacak film aramasın, filmlerde ağlayamıyordur o diye düşünüyorum. Filmdeki aşkın kaynağının anılar mı olduğu sorgulaması, filmin en güçlü argümanı zannımca.
"-Bana bu kadar iyi davranma. Her şeyi unutacağım.
+Ben senin için hatırlayacağım."



Sonuç olarak izlenilesi sevilesi filmdir diyorum ve 8.2 imdb puanı olduğunu belirterek sözlerime son veriyorum.

15 Ocak 2013 Salı

Silver Linings Playbook (Umut Işığım) (2012)


Matthew Quick'in kitabından uyarlanmış Silver Linings Playbook; Bradley Cooper, Jennier Lawrence ve Robert De Niro'yu buluşturmuş. Kitabını okumadığım için ne kadar iyi veya ne kadar kötü bir uyarlama olduğu konusunda yorum yapamayacağım.  Ama film için İzlediğim en iyi romantik komedilerden biri diyebilirim.Açıkçası Türkiye 'de pek fazla ilgi çekmemesini, her salonda gösterilmemesini falan da pek anlayamadım. 


Bradley Cooper'ın tipinin ve oyunculuğunun en iyi olduğu film olduğunu düşünüyorum. Filmde kendisini çok çok iyi buldum. Zaten Silver Linings Playbook'la Oscar adaylığını da kapmış. Filmde akıl hastanesinden yeni çıkmış, ailesinin yanına dönmüş ve eski karısına takıntılı bir sinir hastası olan Pat karakterini canlandırıyor. Çok da güzel yapıyor bu işi.


Robert De Niro da Pat'in babası rolünde bir Oscar adaylığı kapmış durumda. İkilinin ilişkisi ve diyalogları filmi güzel yapan şeylerden biri. Anne ve babanın, oğullarıyla iletişimi, onu idare edişleri çok hoştu. Özellikle Pat'in okuduğu kitabın sonunu beğenmeyip gece odalarına daldığı sahne favori sahnelerimden biri oldu.


Gelelim Jennifer Lawrence'ın canlandırdığı Tiffany karekterine... Jennifer Lawrence'ı pek sevmiyorum ama filmde gayet iyiydi. Zaten kendisinin de geçtiğimiz hafta itibariyle bir Golden Globe'u ve Oscar adaylığı mevcut. Tiffany de eşini yeni kaybetmiş, işinden kovulmuş çatlak bir karakter. Pat'le kimin daha deli olduğuyla ilgili yaptıkları tartışmalar çok iyiydi.


İki karakterin de beraber iyileşmesini izlemek eğlenceliydi. Arkadaşlıkları, birbirlerini anlamaları, birbirlerine yardım etmeleri ve ilişkilerinin tüm aşamaları güzel işlenmiş.


Son olarak, ne kadar Oscar alır, alır mı almaz mı bilemiyorum ama bu senenin iyi filmlerinden biri bence Silver Linings Playbook. Imdb puanı 8.2 diyorum ve sözlerime son veriyorum.




13 Ocak 2013 Pazar

Killing Them Softly(Kibarca Öldürmek)(2012)


Benim bu sene en çok beklediğim filmlerden biriydi Killing Them Softly. Yönetmeni Andrew Dominik'i sevdiğim bir film olan Jesse James'den tanıyorum. Yine Andrew Dominik ve Brad Pitt işbirliğini görmek bende beklentileri yükseltti. Ancak ben açıkçası umduğumu bulamadım. Zaten bu filmin aynısından milyon tane var. Kumar, soygun, kiralık katil... Bana farklı bir şey veremedi.


Film hakkında çok fazla konuşmak istemiyorum. O yüzden sevdiğim birkaç şeyden bahsedip bu sayfayı sonlandıracağım. İyi yanlarından biri yavaş çekim adam vurma sahnesiydi. Ayrıca bana çok zayıf gelen senaryosuna rağmen  çok iyi oyunculukları olduğunu düşünüyorum. Brad Pitt'e zaten karizma gerektiren tüm karakterlerde bayılıyorum. Bu filmde de çok fazla karakteri verilmese de yakıştırdım beğendim.


Filmin konusunda güzel olan tek şey ise yaptığı Amerika eleştirisi. Seçim konuşmalarını filmin içinde sürekli vermesini ilk başta alakasız bulsam da sonradan tek orijinal şeyinin o olduğunu düşündüğüm için kötü gelmedi. Aklımda kalan tek repliği ise "Amerika bir ülke değil, sadece bir iş" oldu.

Son olarak imdb puanının 6.7 olduğunu belirtiyorum ve sözlerime son veriyorum.



6 Ocak 2013 Pazar

Body of Lies (Yalanlar Üstüne)


2008 yapımı Ridley Scott filmi Yalanlar Üstüne Amerika'nın Ortadoğu'ya el atma filmlerinden biri. Başrollerinde Leonardo Di Caprio, Russel Crowe ve Mark Strong var. Di Caprio da Crowe da çok sevdiğim oyuncular. Ben açıkçası Amerika ve Ortadoğu filmlerinde bir geriliyorum. Sürekli bir kendini aklama çabasıyla filmleri kullanıyorlar gibi geliyor. Ama Yalanlar Üstüne pek rahatsız etmedi beni. 


Oyuncular iyi, senaryo iyi, eğer aksiyonlu, hareketli, ajanlı filmleri seviyorsanız istediğinizi veriyor. Ayrıca filmde bir İncirlik, Türkiye adı duyunca da insan heyecanlanıyor. 


Mark Strong Ürdün istihbarat şefi Hani karakterine çok iyi oturmuş. Karakteri ve rolü filmde en sevdiğim şeylerden biri oldu. Filmin sonunda Ferris'i(Leonardo Di Caprio) CIA'in değil de Ürdün'ün kurtarması da sevdiğim şeylerden biri oldu.


Filmdeki aşk hikayesine gelirsek bence çok güzel olmuş. Aisa'nın(Golshifteh Farahani) tokalaşmaması, Ferris'le görüşebilmek için ablasının onayını alması falan çok hoş olmuş. 
"+O kahrolası odada ölebilirdim.
-Eğer ölseydin, onun için neler yaptığını ona anlatırdım. O da seni sonsuza dek severdi. Şimdiyse, bunu kazanmak için uğraşman gerekecek."



Filmin en en son sahnesi ise filmdeki en favori sahnem. Ferris Amerika'yı dönmeyi reddettikten sonra pazara girdiğinde, Ed'in(Russel Crowe) artık izlenmemesi emrini vermesi ve sonrasında kameranın yavaş yavaş uzaklaşması çok güzel olmuş. Son olarak 7.1 imdb puanı olduğunu belirtiyorum ve Yalanlar Üstüne'yi de koleksiyonuma ekliyorum.





5 Ocak 2013 Cumartesi

In the Mood for Love (Fa yeung nin wa-Aşk Zamanı)


2000 yapımı Uzakdoğu sinemasının şiir gibi filmlerinden bir Wong Kar-Wai filmi In the Mood for Love. Çok fazla diyalog, karakter yok. Daha çok bir şiir gibi ya da Yumeji's theme denen harika müziğin klibi gibi film. Filmi sevip sevmediğime karar veremedim açıkçası. Hoş bir konusu var. Güzel ayrıntıları var. Ama bana inanılmaz sıkıcı geldi ve sonunda ister istemez noldu yani şimdi ben anlamadım dedirtti. 


Kısaca filmin konusundan bahsedersek kapı komşusu bir kadın ve bir adamın kocasının ve karısının ilişkilerini fark etmeleriyle aralarında bir dostluk, bir çekim başlar. Zamanla bir hayatı paylaşmaya başlarlar. Filmde en çok aklımda yer eden replik neden birlikte olamadıklarını ve olamayacaklarını açıklayan "Biz onlar gibi olmayacağız." cümlesi oldu. Ayrıca esas çiftimizi aldatan kadın ve adamın yüzlerinin hiç gösterilmemesi de filmde en çok hoşuma giden şeylerden biri oldu.


Genel olarak yine aşkın somutlaştığı ve gözle görünür hale geldiği filmlerden bu. Hiçbir şey konuşulmasa da bildiğiniz filmlerden.
İkilinin ilişkisinde en çok sevdiğim şeylerden biri yaptıkları provalar oldu. Hele adamın gitmesinin ve birbirlerinin hayatlarından çıkacakları günün provası, ve kadının hıçkırıklara boğulması, adamın onu teselli edişi bana göre filmin en güzel sahnesiydi.


Bu filmde ya da Uzakdoğu sinemasında en çok sevdiğim şeylerden biri aşkın fiziksel temasa bağlı olmadığının vurgusu. İki insanın birbirlerine hiç dokunmadan da, birbirlerini tutkuyla sevebileceğini gösteriyor film. Ayrıca en sonunda adamın aralarındaki bu aşkı, büyük sırlarını sadece ve sadece duvardaki bir deliğe söylemesi ve delikte yeşeren çiçekler de çok hoş bir ayrıntı olmuş

"O kaybolan yılları hatırladı. Sanki tozlu bir pencereden bakar gibi, geçmiş görebildiği, ama dokunamadığı bir şeydi. Ve gördüğü her şey bulanık ve belirsizdi."

Son olarak, imdb puanının 8.1 olduğunu belirterek sözlerime son veriyorum.





1 Ocak 2013 Salı

The Fall (Düşüş)


2006 yapımı Tarsem Singh'in elinden çıkmış bir görsel şölen The Fall. Masal tadında diyeceğim ama zaten bir masalın filmi. Rengarenk bir hayal gücü ürünü. Başrollerinde Lee Pace ve Catinca Untaru çok doğallar. Herkesin sıkılmadan, severek izleyeceğine garantim yok ama sırf görselliğine verilen emek için bile izlenmeyi hak ediyor sanki. Tamamlanması 4 yıl süren film için 18 ülke ve 26 farklı mekanda çekim yapılmış.


Anlatılmaz yaşanır filmlerden The Fall. Roy Walker(Lee Pace) dublörlük yaparken düşer, sakatlanır ve hastanede küçük Alexandria'yla (Catinca Untaru) tanışır. Küçük kızın kendisine morfin getirmesi için onunla arkadaş olmaya çalışır ve bir masal anlatmaya başlar. Böylece masalımız da başlamış olur.


Masalın yavaş yavaş karakterlerin gerçek hayatlarıyla özdeşleşmesi, Alexandria'nın da masala katılması çok güzeldir.
"-Neden herkesi öldürüyorsun?
+Benim masalım bu
-Benim de masalım"


Ayrıca masaldaki her bir karakter de ayrı ayrı orijinal başlı başına bir masal kahramanıdırlar. İzlerken siz de kendiniz o masalın içerisinde bulup, Alexandria'yla birlikte o masalı yaşıyorsunuz.


Görsel olarak mükemmel sahnelerinin yanında, çok da güzel müziklere sahip bir film. Filmin en çok paylaşılan repliğini de koymazsam olmaz.
"Ne tuhaf bir dünya. Bir gün ona aşık oluyorsun başka bir gün onu binlerce kez öldürmek istiyorsun."

Son olarak her zamanki gibi 7.8 imdb puanı olduğunu belirtiyorum ve The Fall'u da kataloğuma katmış oluyorum.





Uzun Hikaye(2012)


Mustafa Kutlu'nun kitabının uyarlaması olan Uzun Hikaye bu yılın, yani artık geçtiğimiz yıl oluyor izlediğim en iyi Türk filmi bence. Kenan İmirzalıoğlu ne yapsa izlerim zaten. Bu filmde de yine kendisi beklentilerimi karşıladı. Ali(Kenan İmirzalıoğlu) ve Minure(Tuğce Kazaz) kaçarak evlenmiş, oğulları Mustafa'yla birlikte kasaba kasaba gezen bir çifttir. Minure, doğum sırasında hayatını kaybeder ve bir baba oğul hikayesi başlar.


Uzun Hikaye; sıcak, sakin bir film. Bol aksiyonlu, heyecanlı değil ama yine de sürüklenip gidiyor. Filmin içine girip bir hayatı Ali ve oğlu Mustafa'yla birlikte yaşıyorsunuz. 


Oturup böyle ailecek izlenecek film Uzun Hikaye. Yalnız bir babanın sadakatle oğlunu büyütüşünün hikayesi.


Film hakkında pek bir şey yazmayacağım.Üzüldüğüm nokta Recep İvedik gibi bir seri gişe rekorları kırabilirken Uzun Hikaye gibi kaliteli bir filmin maalesef çok rağbet görmemesi. Türk filmlerinde imdb puanı vermek biraz anlamsız ama yine de 869 kullanıcının oyuyla 7.9 imdb puanına sahip olduğunu belirteyim ve sözlerimi bitireyim.